SUBMISSIONS

SUBMISSION DETAIL

Ramazan ÝNCÝ, Mehmet SAÐLAM, Giray ERDOÐAN
 


Keywords:



ÝKÝ DÝLLÝLÝÐÝN ÇOCUKLARDA YENÝ DÝL ÖÐRENÝMÝNE ETKÝSÝ
 
Giriþ: Ýnsanoðlu her zaman dil öðrenmeye ve bu konuda araþtýrmalar yapmaya ihtiyaç duymuþtur. Çünkü dil, anlamý, üretimi ve kullaným yönleri ile yalnýzca insanoðluna has bir yetenek ve özelliktir. Eðitim sistemi çocuklarýn yaþadýðý yerdeki resmi dilinin geliþimini desteklemekle birlikte ikinci bir dilin öðretimine yönelik çalýþmalar da yapýlmaktadýr. Ülkemizde ikinci dilin edinimine yönelik çalýþmalar yabancý bir dil öðrenme becerisinin yavaþladýðý zaman dilimleri olan ortaokul ve lise dönemlerinde yoðunlaþmaktadýr. Dünyanýn farklý coðrafyalarýnda doðumdan itibaren farklý iki dilin kullanýlmasý üçüncü bir dilin öðrenilmesini kolaylaþtýrýcý bir etki ortaya çýkarabilir (1). Ýki ayrý dilin konuþulduðu ortamlarda yaþayan ya da iki dil öðrenmek zorunda kalan çocuklar baþlangýçta tek dili öðrenen çocuða göre daha yavaþ bir geliþim gösterirler. Küçük çocuklarýn yabancý dilin ses ve duyuþ özelliklerine karþý çok keskin bir kulaklarý olduðu, daha ileri yaþlarda ise çocuklarýn ve büyüklerin dil öðrenirken daha çok dil bilgisi, kavram ve anlam üstünde durduklarý ve bu nedenle ikici bir dilin öðrenilmesinde küçük çocuklarýn daha üstün bir durumda olduklarý ileri sürülmektedir (1,2). 1950’li yýllarýn psikologlarý arasýnda yaygýn bir kaný olarak yer edinen; çok dilli çocuklarýn baþka bir dili öðrenme ve o dile olan yatkýnlýðýnýn daha yavaþ olduðudur. Fakat yakýn zamanlarda yapýlan birçok çalýþma ile bu düþüncenin deðiþtiði; ailenin sosyoekonomik durumu, akademik durumlarý ve okul türleri gibi etkileyici faktörlerde hesaba katýlmasýna raðmen, tek dilli çocuklarla çok dilli çocuklar arasýnda herhangi bir anlamlý fark görülmemiþtir. Çok yakýn bir zamanda Jared Diamond'un Science dergisi için hazýrladýðý bir derleme makalede ise bu alandaki yakýn zamanlý kimi çalýþmalar aktarýldý. Bu çalýþmalar çokdilliliðin belli üstünlükler saðladýðýna iþaret ediyor (2). Bütün çocuklarýn dil öðrenme yeteneði ile doðduðu, hatta ilk günlerde bunu gayet iyi kullandýðý ve annelerinin sesini bile diðer seslerden ayýrt edebildi dolayýsýyla insanýn doðuþtan dile karþý olan yatkýnlýðýný göstergesi olarak kabul edilir. Birden fazla dilin kazanýmý ve farklýlýklarý incelendiðinde; Ýki dillilik kavramýnýn birçok disiplinlere konu olduðu (psikoloji, antropoloji, sosyoloji, pedagoji ve dil bilimleri) ve bu disiplinlerin her biri için ayrý ayrý boyutlarda incelendiði görülmektedir. Dilin bilimsel alanýnda dil morfolojik ve yapýsal alanda incelenirken; psikolojik alanda zihinsel boyuttan ele alýnýrken, sosyal alanda ise kültür ve toplum boyutu incelenmektedir (1,2,3). Amaç: Bu çalýþma iki dilli yetiþen çocuklarýn yabancý bir dili öðrenmeye eðilimlerini araþtýrmak amacýyla yapýlmýþtýr. Kapsam: Çalýþma alan-yazýndaki çalýþmalardan elde edilen bulgular ile sýnýrlýdýr. Yöntem: Çalýþma yeni bulgulara dayanmayýp bugüne kadar oluþmuþ literatür bilgileri ile iki dil bilen çocuklarýn üçüncü bir dil öðrenmeye etkisi deðerlendirilmiþtir. Bulgular: Ýki dil bilmenin üçüncü bir dil öðrenme üzerine etkisi göz ardý edilemeyecek kadar fazladýr. Özellikle çocuklarda ilk öðrendikleri dil olan ebeveyn dilleri ile birlikte üçüncü bir dil olan yabancý dili sürekli olarak duyumsayarak öðrenmesi daha sonra ki dönemlerde dilin akademik tabanlý öðrenilmesine katký saðlamýþ olacaktýr. Yani dil geliþimi için iþitsel, sosyal ve fiziksel uyaranlarýn saðlanmasý öðrenmenin kolaylaþmasýný saðlar. Ýkinci dil öðrenildikten sonra üçüncü bir dili sürekli duymasý erken dönemde saðlanýrsa, çocuðun ilk yýllardaki öðrenme periyodu yakalanmýþ olur (5). Çünkü çocuklar ilk 5 yýlda yaþamlarý boyunca öðrenme hýzýnýn en fazla olduðu dönemde olurlar. Bu avantajlarý azalma eðilimiyle 10 yaþýna kadar devam ederek gider. Ýkinci dilden sonra diðer dillerin baþarýlý bir þekilde kazandýrýlmasý sürecinin eðlenceli hale dönüþtürerek ana dilini öðrendiði tarzda kendiliðinden öðretilmesi en baþarýlý yöntem olarak gösterilmektedir (4,6). Ana dilin öðrenilmesinden sonra ikinci dilin öðretilmesi çocuklar için 3 ve sonrasý dilleri öðrenmesi açýsýnda bir anahtar görevi görebilir. Öðrenme için hassas dönemler vardýr. Bunlar için eskiden beri birçok bilim adamýnýn oluþturduðu hipotezler bulunmaktadýr. Kritik dönem hipotezi bu konuda oluþturulan en yaygýn ve en hassas hipotezdir. Bu hipotez ilk olarak Nörolinguist Penfield ve Roberts (1959) tarafýndan, daha sonra ise Lenneberg (1967) tarafýndan ortaya konmuþtur. Sonraki zamanlarda bu görüþ desteklenmiþ ve bu hipoteze göre ikinci bir dil öðrenmek için kritik bir dönemin olduðu kabul edilmiþtir. Bu dönem sonrasý ikinci ve üçüncü dili öðrenmek imkansýz olmamakla birlikte öðrenilen dil ayný yetkinlikte olmamaktadýr (6,7,10). Kurulan hipotez görüþlerinin temeli beyin geliþimine dayanmaktadýr. Dil ediniminde kritik dönem hipotezini tanýmlayan bu dönemde, Lenneberg, dil ediniminin, kabaca iki yaþýndan ergenliðe kadar bir dilin kazanýlmasý için kritik dönemi sýnýrlayan biyolojik faktörlerin belirlediði doðuþtan gelen bir süreç olduðunu öne sürmektedir. Lenneberg, beynin iki tarafýnýn özel fonksiyonlar geliþtirdiði bir süreç olan lateralizasyondan sonra, beyinin plastisiteyi yitirdiðini ve dil fonksiyonunun lateralizasyonunun normal olarak ergenlikle tamamlandýðýný, post-adolesan dil ediniminin zorlaþtýðýna inanýr (10,11). Krashen’e (1973) göre kritik dönem 2 yaþtan 5 yaþýna kadar, Pinker’e (1994) göre 6 yaþýna kadar, Lenneberg’e (1967) göre 12 yaþýna kadar ve Johnson and Newport (1989, 1991)’a göre 15 yaþýna kadardýr. Özetle araþtýrmacýlar beyin geliþimi ve öðrenme teorileri açýsýndan yaþ ile öðrenmenin ters orantýlý olduðunu savunulmaktadýr. Lenneberg'den sonra, ikinci dile beþ yýl boyunca maruz kaldýktan sonra deneklerin telaffuzlarýný inceleyen baþka çalýþmalarda, büyük çoðunluðun ergenlikten sonra ikinci dil elde edilirken yetiþkinler aksanlý telafuzlarýný korurlar, oysa ergenlikten önce ikinci dil edinimi baþlatan çocuklar çok az ya da hiç aksan göstermezler (8,9,12). Öðrencilerin üç yýllýk bir dile maruz kaldýktan sonra telaffuz almalarýný deðerlendiren iki farklý çalýþmada, Fathman (1975) ve Williams (1979), ergenlik çaðýndaki ergenler ile karþýlaþtýrýldýðýnda genç öðrencilerin daha fazla aksan içermeyen telaffuzlarýný koruduklarýný bulmuþlardýr (13,14). Kritik dönem çalýþmalarýnda genellikle çocuk-yetiþkin farklýlýklarýna odaklanmakta ve daha küçük yaþtaki öðrencilerin üstün öðrenenler olmasý gerektiðini öne sürerken, farklý yaþlardaki çocuklarýn sözel dil becerileri edinimi çalýþmalarý daha büyük çocuklarýn daha küçük çocuklardan daha hýzlý elde ettikleri sonucuna yol açmýþtýr (8). Ervin-Tripp (1974) tarafýndan yapýlan bir çalýþmada, dokuz ay süren Fransýzca eðitiminden sonra 7-10 yaþ grubundakilerin 4-6 yaþ grubundan daha iyi performans ve konuþma gösterdiði anlaþýlmýþtýr (15). Sonuç: Çocuklarda yeni dil öðrenilmesi farklý unsurlardan etkilenmekle birlikte bunlar içerisinde iki dilli büyüyen çocuklarýn bu konuda daha avantajlý olduklarý söylenebilir. Öðrenmeye en açýk olduklarý dönemde iki dil ile karþý karþýya olan çocuklarýn sonraki dönemde de yeni dil öðrenimine daha yatkýn olduklarý düþünüldüðünde ailelerin ve eðitimcilerin bu süreci doðru yönetmeleri ve iki dilliði çocuk açýsýndan avantaja dönüþtürecek ortamlar hazýrlamalarý yeni dil öðrenimini kolaylaþtýracaktýr.

Anahtar Kelimeler: Ýki Dillilik, Çocuk, Yeni Dil.