Premenstrüel disforik bozukluk, yalnızca kadınların ruh sağlığı ile ilgili bir tanıdır. Menstruasyondan yaklaşık bir hafta önce uyku-iştah değişimleri, şişkinlik, huzursuzluk, sinirlilik, artan duygusal düşünceler, ağrı, depresif semptomlar şeklinde semptomları olan duygudurum bozuklukları sınıflandırmasında yer alan bir hastalıktır. Genel olarak Premenstrüel disforik bozukluk prevalansı %1,2–%10’ dur. Premenstrüel disforik bozukluk etiyolojisi tam olarak anlaşılamayan, biyolojik-hormonal teorilerle açıklanmaya çalışılan ve biyopsikososyal yaklaşımla ele alınan psikiyatrik bir durumdur. Bu nedenle günümüzde premenstruel sendromun etiyolojisini anlamaya ve tedavi modaliteleri geliştirmeye yönelik çalışmalarda artış mevcuttur. Premenstrüel disforik bozukluk tedavisindeki temel hedef belirtilerin azaltılması ve sosyal ve mesleki işlevselliğin düzeltilmesi dolayısıyla da yaşam kalitesinin artırılmasıdır. Tedaviye dönük olarak yaklaşımları biyolojik yaklaşım (ilaç tedavileri) ve psikolojik yaklaşımlar (psikoterapi) olarak ikiye ayırılır. İlaç dışı başlıca stratejiler eğitim, stres yönetimi ve stresin azaltılması, egzersiz, gevşeme teknikleri ve bilişsel davranışçı psikoterapidir. Premenstrüel disforik bozukluk tedavisindeki psikolojik yaklaşımların başında psikoeğitim gelir. Psikoeğitimde amaç bu durumun özelliklerini, nedenlerini açıklayarak hastaya güvence ve destek verilmesidir. Hemşireler adet döngüsünün sonunda ortaya çıkan ve adet başlangıcında düzelen ve bireyin işlevini bozan ve bilişsel duygu düzenlemenin gelişimini veya gelişimini etkileyen bir dizi fiziksel, psikolojik ve davranışsal semptomları olan bu bozukluğun semptomlarını azaltmak önlenmesi ve yönetiminde önemli role sahiptir. Hemşireler kadınların kendi bakımına katılmalarını sağlamak, bu sorumluluğu alarak yaşamlarında değişiklik yapmaları konusunda kadınları desteklemeleri önemlidir.
Anahtar Kelimeler: Premenstrual Disforik Bozukluk, Hemşirelik, Hemşirelik Yaklaşımları
|